Beslenmede yeni trendler

Doğru yemek kombinleri
Çok göz ardı edilen bir konu olmasına rağmen yemek kombinlemesi beslenmede büyük önem taşıyor. Her besin grubu, sindirimde farklı enzimlerin devreye girmesine sebep oluyor. Bu da sağlığımızı direkt etkiliyor. Mesela etle birlikte patates tükettiniz, eti çözen enzim asidik, patatesi çözen ise alkali. Alkali ve asidik enzimler birbirini bozacağından bu, her ikisinin de düzgün sindirilememesine neden oluyor. Bu tür detayları bilmeyip aylar hatta yıllar boyu buna maruz kaldığınızı düşünün. Sonuçta kronik rahatsızlıklar oluşuyor.
Kathryn Marsden’ın ‘Food Combining’, Doris Grant ve Jean Joice’in ‘Food Combining for Health’ kitapları bu konuda size daha detaylı bir okuma sağlayabilir. Biz yine de temel birkaç kuralı hatırlatalım:
•    Proteinlerle karbonhidratlı ve nişastalı besinleri aynı öğünde tüketmeyin.
•    Yeşil yapraklı otları tüm gıdalarla birlikte yiyebilirsiniz.
•    Meyveyi açken ve özellikle sabahları yiyin.
Burada da biyokimliğiniz öne çıkıyor. Birisi için çok yararlı olan bir gıda sizde zehir etkisi yaratabilir. Beslenmede doğru kombinleri bulabilmeniz için neyle neyi yediğinize ve sonrasında kendinizi nasıl hissettiğinize bakın, nasıl besleneceğinize ona göre karar verin.  

Alkali beslenmenin gücü

Alkali beslenme ağzımıza giren her şeyin hücresel seviyede asidik ya da alkali olmasını ele alıyor. Asidik olması hücreleri yıpratıp hasara uğratıyor, hücre oksijensiz ortamda deforme olup kansere dönüşebiliyor. Alkali besinler ise bağışıklık sistemimizi ve sağlığımızı koruyor, bizi besliyor.

Her besin grubunun 0 ile 14 arası skalada bir değeri var. 0 ile 7 arası asidik, 7 nötr, 7 ile 14 arası da alkali. Hangi besinlerin alkali-asidik olduğuna baktığınızda ise tablo çok net. Alkol, fast food yiyecekler, çay-kahve, hazır gıdalar asidik iken su nötr; sebze ve meyveler, doğal gıdalar ise alkali. En faydalı besinler ise köklü sebzeler (pancar, havuç, şalgam, turp), turpgiller (brokoli, karnabahar, kabak), yeşil yapraklılar (lahana, ıspanak, pazı), sarımsak, kırmızıbiber ve limon. Gündelik hayatta en çok maruz kaldığımız çay ve kahve de ne yazık ki asidik. Her ikisini de içtikten sonra en az 2-3 bardak pH değeri yüksek su içmeniz asidik yükü nötralize etmenize yardımcı oluyor.

Bu konuda bilgi edinmek için de Miyase Bülbül’ün ‘Alkali Yaşam Alkali Mutfak’ kitabından yararlanabilirsiniz.

Şekersiz bir hayat

Dünyanın en çok adam öldüren seri katili kim derseniz, rafine şekeri bulan kimyagerin adı rahatlıkla söylenebilir. İstatistiklere göre, ABD’de her bireyin gündelik ortalama şeker tüketimi yaklaşık 22 kaşık. Yeme alışkanlıklarımızı dikkate aldığımızda bizde de durum iç açıcı değil. Kutlamalarımızda, kaçamaklarımızda, sıkıntılarımızda karşımıza hep şeker çıkıyor. İngiliz aşçı Jamie Oliver şekere savaş açtı ve yeni bir akım başlattı; herkesi şekeri bırakmaya davet ediyor. Bir ay ‘şeker bırakma’ uygulaması yaparak bu seri katilden korunmanız mümkün. Uygulama şöyle:

1. ‘Bu ay şekeri bırakıyorum’ kararı almak

2. Bilinçli eforla 30 gün boyunca karşınıza gelen her ‘şeker’ teklifini reddetmek

3. Ritüellerden uzak durmak ya da değiştirmek. Örneğin kahveyi şekerli içiyorken şekersiz içmeye başlamak

4. Günlük şeker ihtiyacınızı sabah yiyeceğiniz tek bir meyveden karşılamak

5. Yoksunluk hissettiğinizde kendinizi başka bir şeye yöneltmek

Bir ayda beynimiz bizi yeniden programlıyor ve bu direncin sonunda şekerli şeyler bize ‘aşırı tatlı’ gelmeye başlıyor. Sonuç zafer!

14 saat katı gıda yok

Son zamanlarda ortaya çıkan bir diğer akım ise akşam yemeklerinin iptali. Akşamları kurulan görkemli sofralar, bedenimizin dinlenmeye geçtiği vakitlerde bizi fazlasıyla yoruyor ve bedenimizi yaşlandırıyor. Oysa yenilenebilmemiz için sindirim fonksiyonunun akşamları kendini dinlenmeye alması ve sindirime harcadığı zamanı hücre yenilemeye kanalize etmesi gerekiyor. Akşam yemek yemek yerine bir bardak meyve-sebze suyu içmek, dışarıdaysak bol yeşillik ve çiğ sebzelerden oluşan salata veya bir çorba ile günü tamamlamak genç kalmamızı sağlıyor. Bu uygulamada amaç, sabah uyanmadan önce 14 saat boyunca katı bir şey yememek.

Vegan beslen, aç insanları doyur!

Dünyada en az bir milyar aç insan var ve tüm dünyadaki tahıl tüketiminin yarısı et üretimi için harcanıyor. Hayvanları beslemek için kullanılan kaynaklar büyük maliyetler içeriyor. Mesela bir kalorilik biftek üretmek için 40 kalorilik fosil yakıt tüketiyoruz, bu oran bitkisel bazlı bir üretim için 2.2 kalori. Öte yandan hayvansal gıdalarla beslenmemizden kaynaklanan şeker, tansiyon, kanser gibi hastalıkların sağlık harcamalarındaki oranı trilyonları buluyor. Dünyadaki herkes vegan beslenmeye geçtiğinde ise dünyadaki açlık sorunu yok olduğu gibi sağlık harcamalarında da trilyonlara varan düşüş elde edilebileceği söyleniyor. Dolayısıyla vegan beslenerek aç insanları doyurmanın mümkün olabileceğine inanılıyor. Yediklerimizin kombinlenmesi, alkali ya da asidik yük kadar doğru gıdanın seçilmesi ve yenen miktar da önemli. Eski beslenme piramidinde en temel gıdalarımız ekmek, tahıl, pilav ve hamur işi besinler olarak görülüyordu. Onun hemen üstünde sebze-meyve grubu, onun üstünde süt, et, bakliyat ve kuruyemiş grubu, en üstte ise yağlar ve şeker yer alıyordu. Yıllar içinde bu beslenme piramidine göre beslenenlerde kalp-damar, obezite ve şeker hastalıklarının yarattığı kötü tablo ortaya çıktı. Bu yanlış beslenmenin nasıl değişebileceğine kafa yoran Dr. Joel Fuhrman yeni bir beslenme piramidi yarattı.

Fuhrman’a göre yeni piramidin eskisinden en önemli farkı, günlük alınan kalorinin yüzde 30 ile 60 arasının mutlaka çiğ ya da yarı pişmiş sebzelerden oluşması, hayvansal proteinlerle işlenmiş gıdaların nadiren yenmesi, meyve ve baklagillerin de günlük kalori tüketiminin yüzde 10 ile 40’ı arası bir yere oturması. Fuhrman tek başına kalori hesabı yapmak yerine, kalori başına besleyicilik değerine bakılması gerektiğini söylüyor ve besleyiciliği yüksek besin tüketilmesini öneriyor. Dr. Fuhrman, ‘Yaşamak İçin Ye’ kitabında gerçek besleyiciliğin ne olduğunu ve yeni beslenme piramidini anlatıyor.



Eski besin piramidi yukarıdan aşağıya


Yağlar, tatlılar (ender tüketin)

Süt, yoğurt, peynir – Et, balık, baklagiller, yumurta, kuruyemişler

Sebze grubu – meyve grubu

Ekmek, hamur işleri, pirinç, tahıllar (5-11 servis)

Meyve-sebze suları ile detoks

Juice, Türkçe’ye tam çevrilebilmiş değil, çünkü ne sadece sebze suyu ne de meyve suyu. Juice, sebze ve meyvelerin katı meyve sıkacağında sıkılarak hazırlandığı bir kokteyl olarak tarif edilebilir. Cherie Calbom’un ‘Juicing for Life’ kitabı iki milyon satmış ve bestseller olmuştu. Calbom, “Meyve-sebze suları, vegan smoothie’ler ve raw food (çiğ beslenme) önerdim ve birçok kişinin hayatını kökünden değiştirdim” diyor. Dr. Max Gerson’un kanser tedavisinde kullanmaya başladığı juice’ler belli bir program dahilinde içildiğinde vücudu baştan aşağı yeniliyor ve detoks etkisi yaratıyor. Bir bardak juice ile bedenimizin ihtiyaç duyduğu suyu, proteini, karbonhidratı, temel yağ asitlerini, vitaminleri, mineralleri, yaşayan enzimleri ve fitokimyasalları en doğal yoldan ve olabilecek en yüksek oranda alıyoruz. Posa ve liflerinden ayrıştırılmış bu özsu vücudu sürekli yoran sindirim işlevini pas geçip, hızla kana karışıyor ve hücreleri yeniliyor. Sindirim sistemi dinlenirken, fazla kiloları veriyor, daha enerjik hissediyorsunuz. Hafta sonları ya da sadece akşamları juice içerek bile normalde olduğundan çok daha sağlıklı hale gelebilir, 3-5 gün juice ile beslenerek bedeninizi yenileyebilirsiniz. Bunu belli periyotlarda yapmak çevre kirliliği yüzünden maruz kaldığımız toksinlerin atılmasına da yardımcı oluyor. Türkiye’de hazır juice üretip satan firmalar var ancak en sağlıklısı elbette evde hazırlayarak en taze haliyle bu iksirleri içmek.

Yazı: Mürsel Çavuş

Kilolar pek çoğumuzun temel sorunu, kız kıza muhabbetlerimizinse başrol oyuncusu… Kimimiz ‘3-5 kilo fazlam var’ kimimiz ‘1-2 kilo alsam’ derdinde. Fazla kilolardan rahatsız olmamız ise bizi sürekli yediklerimizi düşünmek zorunda bırakıyor ve genellikle ‘yine fazla yedim’ suçluluğu yaşıyoruz.

Peki nasıl oluyor, neyi yanlış yapıyoruz da sürekli aynı konunun çevresinde dönüp duruyoruz? Gerçekten yemekle bir sorunumuz var mı, yoksa bu, günümüzün bir dayatması mı?

Yüzbinlerce yıl önce doğal afetlerden, vahşi hayvanlardan, donmaktan korunmak ve sürekli yiyecek bulabilmek temel korkularımızdı. Bugünse bunların hiçbiri ile savaşmıyoruz ama genetik kodlarımız hala aynı. Bugün sürekli ve bol yiyeceğe kavuşmuşken genlerimiz hala ‘bulduğunu ye, aç kalma’ komutu veriyor bize. Biz de her fırsatta yiyoruz; sosyalleşmek istediğimizde de, canımız sıkıldığında da, mutlu olduğumuzda da… Bu da bizi sürekli yiyen insanlar yapıyor. Ancak buna bir dur demenin zamanı geldi. Yeni beslenme trendleri diyet programları gibi sizi zorlamayacak!

Yemeğe farklı bakış

Bu kısır döngü nasıl kırılır? Cevabı basit. Hepimizin bir biyokimliği var. Önce kendi biyokimliğimizi keşfetmeli ve ona en çok uyacak beslenme akımının (alkali beslenme, vegan beslenme, green juicing gibi) hangisi olduğuna karar verip hayatımıza taşımalıyız. Ancak bundan daha önce yaşamamız gereken dönüşüm; yemeği ‘karın doyurma’dan çıkarıp ‘sağlıklı beslenme’ye taşımak olmalı.

Sağlıklı beslenmek sadece sağlıklı yemek yemek de değil. Doğru nefes almak, fiziksel aktivite ve olumlu düşünce de sindirim sistemimiz üzerinde yediklerimiz kadar etkili. Dünyanın en sağlıklı yemeklerini yediğiniz halde olumsuz düşünüyorsanız hiçbir faydasını göremiyorsunuz. ‘Clean’ (Arınma olarak Türkçe’ye çevrildi) kitabının yazarı kardiyolog Dr. Alejandro Junger ikinci kitabı ‘Clean Gut’da sindirim sistemine “ikinci beynimiz ve duygusal navigasyon cihazımız” diyor. Sindirim sistemimiz bağışıklık sisteminin yüzde 80’ini barındırıyor, mutluluk hormonu serotoninin ise yüzde 90’ını üretiyor. Sindirim sistemimiz başımıza gelen birçok sağlıksız oluşumun başlangıç noktası. Ve ağzımızdan anüse giden yolu mümkün olduğu kadar temiz ve sağlıklı tutmamız şart. Yeni beslenme trendleri ise bu konuda bize yardımcı olmayı amaçlıyor.

Başa dön tuşu