Şimdilerde herkes, ‘kuantum’ diyor. Sözü kulağa hoş
geliyor da… Peki, uygulaması ve işlevselliği?
Kuantum yaşam koçu Özge Işın’a sorduk, anlattı.
fi ziğinin şu anda bilimin tahtına oturduğunu
Özge Işın, “Kuantum, bugüne kadar bildiğimiz
dünya görüşü ve kurallarını, ’mantıksal’ diye
aldığımız tüm düşünce sistemlerini altüst eder.
önyargılarımızı yıkmaya davet eder” diyerek
açıklamasına başlıyor.
bir enerji denizi olduğu ve biz insanların da
oluştuğuna dikkat çeken Işın, şöyle devam
dünyada yaşadığımız sürece, sonsuz
içerisinden seçtiklerimizi deneyimliyoruz.
Düşüncelerimizle kendi hayatımızı yönlendiriyoruz.
Aslında bunu farkında olmadan yapıyoruz; çünkü
bilinçaltı düşünce ve inançlarımıza göre yaşıyoruz.
Bizi günlük hayatımızda yönlendiren bilinçaltı
düşüncelerimiz, tüm kararların yüzde 90’ı bilinçaltı
şartlanmalarımıza ve yargılarımıza bağlı. Düşüncenin
gücü, artık elle tutulabilir ve yadsınmaz bir gerçek.
Kuantum ile insan düşüncelerinin yaşadığımız
evrende en yoğun enerji olduğu ölçümlenmiştir.
Düşüncelerimizle evrene elektromanyetik hertz
dediğimiz belli frekanslarda enerji yayıyoruz. Ve evren
bir örümcek ağı gibi; tüm enerjiler birbirine bağlı.
Yaydığımız frekans, evrendeki olayların frekansları ile
eşleşmek durumunda.”
“Örneğin: Güne başladık ve o gün düşüncelerimizle
7hz’lik bir enerji alanında isek, bütün gün
yaşayacağımız olayların frekansı 7hz’lik olmak
durumunda; daha yüksek frekanstaki olayları
çekemiyoruz kendimize. Herkesin hayatında bazı
günler vardır ki tersliklerin ardı arkası kesilmez. İşte
o zaman, olaylara ve hayata kızmak yerine, dönüp
kendimize bakmalıyız; nasıl bir ruh hali içerisindeyiz,
hangi frekansı yayıyoruz diye.”
“Peki frekansımızı nasıl değiştireceğiz?” diye soruyoruz
Özge Işın’a.
“İşte burada kuantum devreye giriyor. Bilinçaltımızın
farkında olmayı öğretiyor bize. Kendimizle, içimizle
daha yakın bir ilişki içinde olarak fark etmeyi
öğrenerek” yanıtını veriyor.
En yüksek Frekans korku
Duygularımızın ölçülebilir frekans ve duygu skalaları olduğunu açıklayan
Işın, “Negatif alanda en yüksek frekansı korku yayıyor. Ardından endişe,
kaygı vs. gibi başlıklar depresyona kadar iniyor. Pozitif alanda ise en
yüksek frekansa sevgi sahip. Daha sonra coşku, neşe gibi duygular geliyor.
Dinginlik ise en üstte. O nedenle son zamanlarda yoga, meditasyon, reiki
gibi kişinin zihnini dinginleştirecek birçok yöntem artarak hayatımıza
giriyor. Kuantum seansları ise kişileri korkularından ve endişelerinden
arındırarak özdeki gerçek potansiyeli ve gücü ortaya çıkartıyor. Zihni
geçmişten kopartıp geleceğe hazırlıyor” diyor.
Kuantum koçu Özge Işın, bir de örnek veriyor:
“Misal, bir kişi, hayal ettiği gibi ilişki yaşayamıyor veya işinde başarılı
olamıyor. İstemek maalesef yeterli olmuyor. Bu isteğinin arkasında
bilinçaltında korkular, endişeler yatıyor mu ona bakmak gerek. Çünkü bu
duyguların frekansını yayarken, istediği şeyin coşku ve sevgi enerjisini aynı
anda yayması pek mümkün değil. Ancak gönülden ve gerçekten istemek
hiçbir korkuya yer bırakmaz. O yüzden istediklerimiz doğrultusunda yeni
inançlar yüklüyoruz zihne, ki eski inançlar yok olsun ve kişi gelecekteki
ilişkisini coşkuyla kucaklasın, istediği gerçeği algılayıp yaşasın tüm
olasılıklar içerisinden. Kuantum yaşadığımız hayatla ilgili kendimiz
dışındaki her şeyi suçlamayı bıraktırıyor bize…” diyor.
Eskiden tertemiz, kusursuz, el değmemiş olarak
doğduğumuza inanırdım. Zamanla aile, çevre,
yaşadıklarımızla, yani deneyimlerimizle şekillenip,
tüm bunların sonucunda da, ‘biri’ olduğumuzu
düşünürdüm.
Sonra sonra, genlerin gelecekte ‘kim’ olduğumuzu
belirlediğini öğrendim. Hayatla mücadelede
genlerimizle gelen kişilik yapımızın önemini
anladım. Bir de, büyüdükçe aldığımız yaralarla,
korkular, kırgınlıklar ve üzüntülerimizin çoğaldığını…
Günbegün nelere tanıklık etmiyor, neleri yaşamıyoruz ki
çoğalmasın, değil mi?
Tüm çabamız, ‘tüm bu olanlara rağmen’
ayakta kalabilmek ve mutlu olmak için
değil mi şu hayatta? İşte bunun için de
denemediğimiz şey kalmıyor.